KATEGORİLER
BASINDA BİZ
TV Programları
Radyo Programları
Yazılı Basın
SİZDEN GELENLER
Konuk Defteri
Danışma Hattı
SİTEMİZE ÜYE OL
SİTEMİZİN İSTATİSTİKLERİ
Üye Sayısı : 2390
Ziyaretçi Sayısı : 44762
Online Ziyaretçi : 13
Anasayfa | Özgeçmişim | Eğitimlerim | Danışmanlık Seanslarım | Foto Galeri | İletişim

Yaşlılık ve Sorunları

İnsan ömrünün tıpkı dünya hayatı gibi mevsimleri vardır. Yaşlılık da doğum ile başlayan yaşamımızın ölümden önceki son mevsimidir. Aslında bir başka açıdan yaşlanma, anne karnından başlayarak yaşamın sonlanmasına kadar devam eder. Zira yıllar geçtikçe, hastalık söz konusu olmasa dahi anatomik yapımızda bozulmalar olur ve fizyolojik işlevlerimizde değişiklikler görülür.

Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle günümüzde yaşam süresi uzamıştır. Bununla beraber doğum hızı da azaldığı için dünya nüfusu hızla yaşlanmaktadır.

65 yaş üstü kişi sayısı 1998 yılında 580 milyon iken 2050 yılında 1.97 milyar olarak tahmin edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü 65 yaş ve üzeri bireyleri yaşlı olarak tanımlamaktadır.

  Yaşlı nüfus oranının giderek artması sonucunda toplumdaki öncelikli sağlık sorunları kronik hastalıklara doğru yönelmiştir. Ülkemizde kadın nüfusunun erkek nüfusuna oranı oldukça yüksektir. Gelecekte kadın yaşlılar oldukça büyük bir popülasyon oluşturacaktır.

Toplumda Yaşlılığa Bakış

İlkel toplumlardan itibaren bazı topluluklarda, belli yaşa ulaşan insanlar çok değerli görülürdü. Geleneksel toplumlarda, yaşlılar bilginin ve geleneğin aktarımını sağlar. Geniş ailenin başında gücün temsilcisi yaşlı bir erkek bulunur. Mesela çocukluk dönemi, daha ziyade sanayileşmenin orta sınıfı üretmesiyle oluşmuş bir yaşam dönemidir. Ergenlik 19. yüzyıl sonuna doğru önem kazanırken genç yetişkinlik son birkaç yılın ürünüdür. İleri yaşlılık ise emekliliğin ardından, genellikle bedensel ve zihinsel çöküş, toplumsal yalıtılmışlık, kronik hastalık dönemi olarak algılanmıştır.

Günümüz toplumlarında yaşam dönemleri arasındaki farklar giderek bulanıklaşmaktadır.. Bunun en önemli kanıtı genç-zinde yaşlı kavramının ortaya çıkmasıdır. Sporla, estetik operasyonlarla, beslenme tedbirleriyle daha uzun süre gençmiş gibi görünmek ve öyle davranmak mümkün hale gelmiştir.

Yaşlılık takvimsel yaşa göre değil, kültürel değerlere göre tanımlanmıştır. Endüstrileşmiş toplumlarda biyolojik yaşlanmanın olabildiğince geciktirilmesine rağmen yaşlılık halen çözüm aranılan bir sorun durumundadır.

Gelişmiş toplumlarda yaşlılık artık bir statü değildir. ABD ve İngilterede yaşlılar, hızla gelişen teknolojiye ayak uyduramadığından üretken olmayan, bağımlı insanlar olarak algılanırlar.

Oysa yaşlı insanlar torunlarına bakarak çocuklarının işgücü içinde aktif rol almasını sağlayarak ekonomiye katkıda bulunurlar.

Japonya ve Çin, yaşlı insanları tarihsel hafıza ve bilgelik kaynağı görmektedir. Çağdaş toplumlarda teknolojik yenilikler, yaşlı insanları üretim dışı bırakmış, âtıl bir konuma getirmiştir. İnsan ömrünün uzaması, sosyal güvenlik imkanları, yaşlıların yalnız yaşamasına neden olmuştur. Üç kuşağın bir arada yaşadığı dönemden sonra yalnız kalmak yaşlı insan için aşılması gereken bir sorun olacaktır.

Modern toplumda daha yaygın olan çekirdek aile ise anne, baba ve çocuktan oluşur; yaşlılar modern toplumda otoritelerini yitirmiştir. Emeklilik hakkı ve sağlık sigortası kaliteli bir yaşlılık dönemini mümkün hale getirirken; ilerleyen dönemlerde beklenen yoğun yaşlı nüfusu için yeni düzenlemeler ve sosyal politikalar üretilmelidir.

Yaşlılıkta Görülen Psikolojik Hastalıklar

Depresyon 

Yaşlı birey geçmiş hayatında ve şimdiki yaşantısında kendine ve ürettiklerine saygı duyamıyorsa depresyon başlayabilir. Geçmişteki hatalarını düzeltebilmek için ikinci bir şansı olmadığını anlar. Bazen yaşlılığı inkar etme ve depresyonun bedensel bir hastalık olarak (Somatizasyon) ortaya çıkması görülebilir. 

Bunama (Demans) 

Bunama zihinsel işlevlerin tamamında genel bir azalma ve entellektüel gerileme halidir. Yakın bellek bozukluğu (yeni öğrenilen şeyler ve yeni yaşanan olaylara dair) belirgindir. İlerleyicidir. Yaşlılıkta en sık ve en ciddi görülen hastalık grubunu oluştururlar.

Alzheimer

Bunamaların (demansların) % 60'ını Alzheimer hastalığı kapsar. Alzheimer beyinde yıkılma ve yozlaşma hastalığı olarak tanımlanmıştır. Yaşlılık öncesi ve yaşlılıkta en çok görülen bunama nedenidir. Birey eski ve yeni bilgilerini hatırlamakta sürekli güçlük çeker.

Gençken başlayan Alzheimer hızlı gelişirken, yaşlılıkta başlayan Alzheimer ağır ve sinsi ilerler. Hastanın kişiler arası ilişkilerini ve toplumsal rolünü olumsuz etkileyerek, geriye dönmeden ilerler. Kişi ruhsal bir gerileme de yaşayarak sonunda çöküntüye gidebilir. 

YAŞLILARLA İLETİŞİM KURARKEN

Modern toplumda, yaşlıların bilgi birikimine ihtiyaç duyulmadığından yaşlılar kendilerini gereksiz hissetmektedirler.  Bu yüzden yaşlılıkta boş zaman değerlendirme, önem kazanmaktadır. İşe yaramazlık duygusunun ve yalnızlığın önüne geçmek için yaşlıların boş zaman değerlendirme faaliyetleri iyi bir şekilde yapılandırılmalıdır. Kentlerde gönüllü faaliyetlere katılmak, programlanmış gezilere katılmak, hobiler edinmek, seçeneklerden bir kaçı olabilir.

Yaşlılık dönemi, boş zaman değerlendirmek açısından hem avantajlı hem dezavantajlıdır. Maddi açıdan müsait ve zaman açısından da elverişli bir dönem olduğu halde sağlıkla ilgili bazı zorluklar bu faaliyetlere ket vurabilir.

İletişim ve ulaşım olanaklarının gelişmesi, düzenli bir gelir elde etmek, yaşlılıkta zorunlu harcamaların düşmesi, sağlıklı yaşlıları seyahat etmeye yönlendirmektedir.

Sağlık turizmi, dini turizm, kaplıca turizmi, memleket turizmi ve hac turizmi bu noktada devreye girer ve yaşlılara özel turlar düzenlenirse toplumsal olarak bu yaş grubu bir nebze rahatlatılmış olacaktır.

Yaşlı bireyle ilgilenmek sabır ve saygı gerektirir. Duyma fonksiyonlarındaki bozulmaya bağlı olarak yaşlı insanla iletişim zorlaşabilir. Bu durum aynı zamanda duyduklarını yanlış anlamasına ve/veya anlamadıklarından şüphelenmesine de yol açabilir.

 İletişimde daha kırılgandırlar ve duygusal durumları daha değişkendir. Özellikle yaşıtlarının bir bir ölmesinden dolayı kendilerini ölüme daha yakın ve yalnız hissederler. Konuşma ve dinlenilmeye ihtiyaç duyarlar. Sabırla dinlemek, duygularını ve geçmiş tecrübelerini paylaşmasına ortam hazırlamak gerekir. Bu ona iyi gelecek ve yalnızlık duygusunu hafifletecektir.

 
*Bu yazı Din ve Hayat Dergisi'nde yayımlanmıştır. 

Facebookta Paylaş    Twitter Paylaş

 Tüm hakları saklıdır.