KATEGORİLER
BASINDA BİZ
TV Programları
Radyo Programları
Yazılı Basın
SİZDEN GELENLER
Konuk Defteri
Danışma Hattı
SİTEMİZE ÜYE OL
SİTEMİZİN İSTATİSTİKLERİ
Üye Sayısı : 2390
Ziyaretçi Sayısı : 44762
Online Ziyaretçi : 11
Anasayfa | Özgeçmişim | Eğitimlerim | Danışmanlık Seanslarım | Foto Galeri | İletişim

Din Eğitiminde Ailenin Rolü

Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiyede Dini Hayat başlıklı araştırmasını geçen haftalarda yayınladı. Araştırma, dini aidiyet duygusu, inanç, ibadetler, dini bilgi ve gündelik hayat gibi pek çok konuda geniş kapsamlı ve ilgi çekici sonuçlar ortaya koydu.

Bu araştırmanın en çarpıcı sonuçlarına göre insanlar din eğitimini yüksek oranda ailelerinden aldıklarını belirtmişlerdir. Bulgulara göre, kişilere dini bilgilerinin kaynağı sorulduğunda % 83,4ü, en önemli dini bilgi kaynağı olarak ailesini ve yakın çevresini gösterirken, din görevlileri ve televizyon, radyolar bunu izleyen çok daha düşük oranlarda tercih edilmektedir.

 Eğitim ve özelde- din eğitimi kurumlarının çoğalıp yaygınlaştığı,  kitapların ve diğer basılı materyallerin çoğaldığı ve ulaşılabilir hale geldiği, görsel ve işitsel medyanın bu konularda bolca yayın yaptığı günümüzde aile dışında yararlanılabilecek kaynaklar bu kadar çoğalmışken bireylerin hâlâ dini bilgiyi ailelerinden alıyor olmaları dikkatle incelenmesi gereken bir konudur.

İnsanın kişiliği ve hayata dair temel yaklaşımları büyük oranda çocukluk çağında şekillenir. Ailede çocuğun dinî duygu, düşünce ve yaşantısına etki eden çeşitli faktörler vardır. Bunlar arasında en önemlileri ailede anne-baba ve ailenin diğer üyeleri, yakınları, arkadaş grupları, komşuları, eğitim kurumları olarak okulda öğretmenler, dinî kurumlar olarak camilerde ve Kuran kurslarında din görevlileri, kitle iletişim araçları olarak televizyon [ve internet], okunan kitap, gazete ve dergi gibi basılı yayınlar sayılmaktadır.[1]

Yapılan araştırmanın sonuçları, ailenin dinî eğitim vermedeki rolünün önemini göstermektedir. Aile bu görevinin bilincinde olarak hareket etmelidir. Aile eğitim görevini hiçbir yere, hiçbir kuruma bırakamaz. Eğer kendisi bu görevini yerine getirmezse, çocuk eğitiminde bazı şeyler eksik kalacak ve bu sorun, çocuğun tüm hayatında etkisini gösterecektir.[2]

Din, aile psikolojisiyle derin bir şekilde tayin edilmiştir. Herhangi iki başka müessese arasında böylesine bir duygu, yapı ve bağ ahengi gerçekleşmez. Dinî tavırların teşekkülünde ailenin etkisi büyük ölçüde baskındır. Dinî değerlerin ve dinî ilişkilerin modeli olan bir aile bünyesinde din eğitimi, çocukları derin bir şekilde etkilemektedir.

Dine ve ibadetlere karşı ilgisiz olan ailelerde çocukların dinî duyguları yine gelişecektir. Ancak bu gelişme erkenden değil, gecikerek gerçekleşecek ve sağlıksız olacaktır. Ana-babalar ya da çocukların çevresindeki kişiler, dine karşı ne kadar olumsuz bir tutum takınıp, çocuğu dinî duygu, dinî düşünce ve pratiklerden uzak tutmaya çalışsalar da, basit anlamda da olsa çocuklarda 6 yaş civarında bir Allah fikrinin geliştiği çeşitli araştırmalarda ortaya konmuştur[3]. Bediüzzaman Said Nursi, küçükken ihmal edilen çocukların sonradan, iman ve İslamın onun ruhuna çok zor gireceğini, âdeta gayrimüslim birisinin İslamiyeti kabul etmesi derecesinde zor[4] olacağını ve dine yabancılaşacağını belirtir.[5]

İslama göre, ailenin çocuk eğitimi görevinin çok açık bir hedefi vardır: Çocuğa sorumluluk duygusu kazandırmak, hayata hazırlamak, yani buluğa erdiğinde dinî ve sosyal sorumluluklarını üstlenebilecek gelişim düzeyine ulaştırmaktır. Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun[6] ayeti de buna işaret eder. Lokman (as)ın oğluna yönelik inanç, ibadet ve ahlaka ilişkin öğütleri[7] de ailenin din eğitimi görevinin bir tezahürüdür.

Hz. Peygamber  de Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz... Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mesuldür. Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mesuldür...[8] buyurak ailenin bu konudaki birincil rolüne vurgu yapar.

Yine Hz. Peygamber (sas), Her çocuk fıtrat üzerine doğar, daha sonra çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir...[9]  diyerek bir kez daha bu mühim konunun altını çizmiştir.

Aile İçi İletişim ve Sevginin Rolü

Bireyin gelişiminde ve eğitiminde önemli bir işlevi olan ailede iletişim çok önemlidir. Çocukların iyi bir gelişme gösterebilmeleri ana-baba ile çocuklar arasında etkili bir iletişimin kurulmasına bağlıdır.[10]

Aile-içi iletişimin düşük yoğunluğu, sığlığı, azlığı giderek insanlar arası ilişkileri de zayıflatmaktadır. Aile içinde yabancılaşma görülmekte, etkin iletişim aile dışındaki gruplar arasına kaymaktadır. Baba iş yerindeki arkadaş gruplarıyla, anne kadınlar arasındaki gruplarla, çocuklar da arkadaş gruplarıyla etkin iletişim kurmayı yeğlemekte, duygu ve düşüncelerin paylaşımı ev dışına taşınmaktadır. Ev içinde zayıflayan iletişim, buna karşın ev dışında gelişen ve bireysel çıkarın ön planda olduğu iletişim sonucu, aile üyeleri arasında farkında olmadan bir yabancılaşmayı getirmektedir. Bunun sonucu değişen insan davranışları doyumsuzluk, kıyaslama, aile içinde gruplaşmalara yol açmaktadır.

Ana-babanın çocuğuyla iletişimi güçlü değilse ya da iletişim sevgi ve saygı üzerine kurulmamışsa, çocuğun ana-babasını dinî açıdan örnek alması ve dinî telkinlerini benimsemesi pek mümkün olmayacaktır. Nitekim çocuk eğitimcileri şöyle demektedirler: Çocuğunuzu iyi terbiye etmek istiyorsanız, onunla olumlu ilişki kurmaya bakın. Nasıl bir öğretmenin ilk işi öğrencileriyle iyi ilişki kurmaksa, siz de aynı yöntemi benimseyin. Öğretmeninden nefret eden bir çocuk, ondan hiçbir şey öğrenemez. Aynı durum baba-çocuk ilişkisinde de söz konusudur. Hiçbir çocukta babasını sevmek, onun dediklerini yapmak ve ona saygı göstermek içgüdüsü yoktur. Sevgi, güven ve saygıyı çocukta ebeveyn uyandırmalıdır. Bu derin duygusal ilişki de çocuk daha ufakken kurulmaya başlar.[11]

Hz. Peygamber, öncellikle çocukların sevgisini kazanarak ve gönlüne girerek onların din eğitimine zemin hazırlamıştır. O (sas) bu bağlamda çocuklara sevgisini alenî olarak göstermiş, onları kucaklamış, bağrına basmış, koklamış, öpmüş, başlarını veya yanaklarını okşamış, selam vermiş, oynatıp eğlendirmiş, şakalaşmış, aralarında adaletli davranmış, haklarına saygı göstermiş, çocuksu hataları karşısında kızıp cezalandırmamış, sorunlarıyla ilgilenmiştir[12].



[1] Mevlüt Kaya, Din Eğitiminde İletişim ve Dinî Tutum, Samsun 1998, s. 19-20; Yurdagül Konuk, Okul Öncesi Çocuklarda Dinî Duygunun Gelişimi ve Eğitimi, Ankara 1994, s. 1112

[2] Hacer Araz, Türk Aile Yapısında Aile içi Dini İletişim Problemleri ve Bunların Çocuğun Din Eğitimine Etkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2007, s. 73-74

[3] bkz. Mustafa Köylü, Farklı Din ve Kültürlere Mensup Çocukların Dini İnanç ve Tanrı Tasavvurları, EKEV Akademi Dergisi, Sayı: 19, Yıl: 8 (Bahar 2004), s. 1730

[4] Emirdağ Lahikası, İstanbul 1959, I, 40

[5] Canan, İslamda Aile Terbiyesi, II, 31

[6] 66/Tahrim, 6

[7] Bkz. 31/Lokman, 13, 16-19

[8] Buhârî, Ahkâm 1, Nikâh 81, 90; Müslim, İmâret 20

[9] Buhârî, Cenâiz 80, 93; Müslim, Kader 22; Malik, Cenâiz 52

[10] Hacer Araz, Türk Aile Yapısında Aile içi Dini İletişim Problemleri ve Bunların Çocuğun Din Eğitimine Etkileri, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Sakarya 2007, s. 58

[11] Fitzhugh Dodson, Baba Gibi Yâr Olmaz, Çev. Seçkin Selvi, İstanbul 1991, s. 12

[12] Bkz. Buhari, Edeb 81; Müslim, Edeb 30

Bu yazı Diyanet Aylık Dergi'de yayımlanmıştır. 

Facebookta Paylaş    Twitter Paylaş

 Tüm hakları saklıdır.